Replikas'ın Yeni Albümü ''Biz Burada Yok İken'' Ada Müzik Etiketi İle Yayımlandı.





"Replikas'tan Anadolu Pop'a Selam"

   "Replikas, Türkiye'nin geçmişi ile geleceği arasında köprü kuruyor!  Anadolu pop müziğinin öncü isimlerinin kült şarkıları bu albümde Replikas yorumuyla yer alıyor.
Türkiye şehir müziğinin öncü isimlerinden Replikas’ın, 60’lı yıllarda, rock müzik başta olmak üzere, dönemin çağdaş müzik formları ile Anadolu coğrafyasına ait yerel formların birlikteliğinden doğan Anadolu Pop akımını, kendi yorumuyla bugüne taşıdığı "Biz Burada Yok İken" isimli beklenen albüm, Nisan 2012’de Ada Müzik'ten yayımlandı.
Replikas ile Anadolu pop müziği sevenleri buluşturan bu albümde Erkin Koray, Cem Karaca, Barış Manço, Moğollar, Melih Kibar, Neşet Ertaş, Timur Selçuk, Mazhar ve Fuat, Haramiler, Silüetler, Ersen ve Dadaşlar’ın parçaları yer alıyor. Grup, albümde “Bir Ayrılık, Bir Yoksulluk, Bir Ölüm'', ''Köprüden Geçti Gelin'', “Ölüm Allah'ın Emri'' gibi kült şarkıları yorumluyor.
"Biz Burada Yok İken", günümüz Türkiye pop müziğinin kökleri olarak niteleyebileceğimiz isimlere ve Anadolu-pop’a Replikas’ın bir saygı duruşu ve teşekkürü..."

****


   “Müzikle aktif olarak ilgilenmeye başladığımız ve ağırlıklı olarak Avrupa ve Amerika temelli deneysel müziklerden etkilendiğimiz 1990’lı yıllarda, “Anadolu Pop” olarak özetlenebilecek müzik akımını ve onu yaratan müzisyenleri keşfetmemiz, kendi sesimizi bulmamızı sağlayan en önemli unsurlardan biri oldu bizler için.
 Replikas grubu olarak kendimizi, bu müzisyenlerin takipçileri, öğrencileri olarak nitelendirdiğimizi, yaşadığımız coğrafyaya ait formları araştırma motivasyonumuzu ve bu kazanılan deneyimleri, içinde bulunduğumuz dönemin çağdaş, yenilikçi anlayışlarıyla birleştirme güdümüzü onlara borçlu olduğumuz her fırsatta belirttik.
Canlı performanslarımızda her zaman yer verdiğimiz, dönemin belleklerden neredeyse silinmiş, çok değerli eserlerinden bazılarını bir albüm olarak kaydedip hem ustalarımıza saygılarımızı sunmak, hem de tarihimizin bu önemli dönemine tekrar ışık tutmak istedik.”
Replikas


****


''Aya Bak Yıldıza Bak / Haramiler, 1968
Replikas’ın sahne repertuarından aşina olduğumuz “Aya Bak Yıldıza Bak”, Haramiler’e 1968 Altın Mikrofon’unda ikincilik kazandırdı. 1966’da Ali Atasagun adıyla yarışmaya katılan grup, ertesi yıl Atasagun’un gruptan ayrılması üzerine Haramiler adını aldı ve Uğur Dikmen, Oğuz Durukan, Koray Oktay, Çetin Yorulmaz, Asım Ekren’den oluşan kadrosuyla dönemin en mühim gruplarından biri oldu. Başta klasik rock’n’roll çizgisinde icrayı tercih eden Haramiler, Altın Mikrofon vesilesiyle türküleri rock ile buluşturdu, sonrasında eski çizgisine döndü ve saykodelik denemeler yaptı. Memleketin bu “çılgın” ekibinin üyeleri, grup dağıldıktan sonra Dervişan’dan İstanbul Gelişim Orkestrası’na pek çok önemli grupta çaldı. “Aya Bak Yıldıza Bak”, aynı yıl, yarışmanın birincisi T.P.A.O. Batman Orkestrası tarafından da plak yapıldı. Sonrasında da çok yorumlandı ama 1968 yılına damgasını vurmuş türkülerden biri olduğunu söylemek yanlış olmayacak. Replikas, bu türküyü, Haramiler düzenlemesine sadık kalarak seslendiriyor. Türkü, sahnelerde pişti ve dinamik bir yorumla bugüne taşındı.

Kaleden Kaleye Şahin Uçurdum / Moğollar, 1968
1968 Altın Mikrofon’undan bir başka şarkı. Bu kez sahneye ve plağa taşıyan Moğollar. 1970’te bu türe Anadolu-pop adını verecek grubun türkülerle ilk buluşması, bu tarzda yaptıkları ilk plak. Bir yandan “aranjman”lar seslendiren, diğer yandan değişik saykodelik denemeler yapan ekip, bu türküyle o yıl üçüncü oldu ve sonrasında rotayı Anadolu’ya kırdı. Aziz Azmet, Cahit Berkay, Engin Yörükoğlu ve Murat Ses’ten oluşan ekibe Taner Öngür’ün katılmasıyla, sadece türkü düzenlemeleri değil, “türkü tarzında besteler” de Moğollar repertuarına girdi. Grup, bu türe Anadolu-pop adını koyarken, bir yandan onun manifestosunu da yazmış oldu. Zaman zaman çalışmalarına ara veren, değişik dönemlerde değişik kadrolarla karşımıza çıkan Moğollar, 1993’te yeniden bir araya geldi, o günden bugüne sahnedeler. Replikas, “Kaleden Kaleye Şahin Uçurdum”da eski Moğollar’a selam çakıyor.

Köprüden Geçti Gelin / Erkin Koray ve Yeraltı Dörtlüsü, 1970
Bu çok bilinen halay havasının kaynağı Neşet Ertaş. Replikas’ın kaynak olarak aldığı yorum ise Erkin Koray’ın yaptığı saykodelik düzenleme. Koray, ilk döneminde sadece türküleri değil, dönemin rock’n’roll repertuarını, kendi bestelerini ve hatta alaturka şarkıları da “değişik” düzenlemelerle seslendiriyordu. Bilhassa 1969 – 71 arasında (davulda Sedat Avcı, gitarda Ataman Hakman, basta Aydın Şencan’ın Koray’a eşlik ettiği) Yeraltı Dörtlüsü ile yaptığı çalışmalar, memlekette rock’un o dönem ne derece ileride olduğunu bize gösteren kayıtlar.“Köprüden Geçti Gelin”, daha “jazzy” bir düzenlemeyle aynı dönemde Ferdi Özbeğen tarafından da yorumlandı ancak plak olarak karşımıza çıkması, 80’lerde, Özbeğen’in bambaşka bir hattan meşhur olmasıyla gerçekleşti. Replikas, bu yorumuyla Erkin Koray’a selam çakmakla kalmıyor, dönemin “çılgın” havasını bugüne taşıyor. Sondaki muazzam gitar solosu, bugünden o güne kurulan bir köprü.

Hudey Hudey / Cem Karaca ve Apaşlar, 1967
“Hudey Hudey”, Cem Karaca’nın ikinci plağı. 1967 Altın Mikrofon’unda adını duyurduktan hemen sonra Apaşlar’la yaptığı bu plak, Cem Karaca açısından da bir yol işareti: Sonrasında, uzun bir süre bu hattan ilerledi ve Anadolu-pop külliyatına pek çok türkü düzenlemesi kazandırdı. Karaca, 70’lerin ikinci yarısında politik bir hatta girdi, şarkılarında memleket meselelerini dillendirmeye başladı ve bu dönem yaptığı plaklarda (grubu Dervişan’ın da etkisiyle) progresif rock’u tercih etti. Kendine has yorumuyla seslendirdiği türkülere bambaşka bir hava katan sanatçı, Pir Sultan Abdal’a ait olan bu şiiri tek başına söylemeyi tercih etti. Yıllar sonra, 1999’da, “Bindik Bir Alamete…” albümünde ise aynı türküyü Selda Bağcan’la yorumladı.Replikas’ın yorumunda, gruba, Softa’dan tanıdığımız Ece Özey eşlik ediyor. Bu mükemmel eşlik, hem Replikas’a yakışmış, hem de bu düzenlemeyi 60’lı yıllara taşımış.

Kaşık Havası / Siluetler, 1965
1965 Altın Mikrofon’unun en renkli ekiplerinden Siluetler, sadece düzenlemeleriyle değil, sahne şovlarıyla da dikkat çekiyordu. Nitekim on ekip arasında üçüncü olarak büyük bir başarıya imza attılar ve adlarını duyurdular. Mesut Aytunca önderliğinde Erol Bilem, Koray Yılmaz, Berç Kürkçü ve Muzaffer Güler’den oluşan Siluetler, ertesi yıl yapılan Altın Mikrofon’da(Aytunca ve Bilem dışında yeni bir ekiple) birinci oldu ve üç yıl etkin bir şekilde ama sürekli değişen kadrosuyla yoluna devam etti. 1969’da “halka inmek ve onları eğitmek” gayesiyle müzik yaptıklarını açıklayan Siluetler, 1971’de ikiye bölündü. Mesut Aytunca ve Siuetleri plak yapmaya devam etti, eski elemanların bir kısmından oluşan diğer ekip ise kısa sürede dağıldı. Siluetler, Mesut Aytunca’nın 1976’da öldürülmesiyle sahnelere veda etti. Memleketin gördüğü en renkli gruplardan biri olan Siluetler, sevilen şarkıları “Kaşık Havası”nı, Shadows tarzı surf gitarlar eşliğinde, 1967 yılında yayınlanan bir 45’liklerinde yeniden yorumlamıştı. Replikas’ın bu düzenlemeye getirdiği yeni yorum, en az Siluetler’inki kadar renkli ve “yeni”.

Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm / Ersen ve Dadaşlar, 1974
Anadolu-pop’un en kendine has isimlerinden Ersen, solo plaklar yaparak başladığı müzik hayatını değişik gruplarla sürdürdü. Bir dönem Moğollar’ın da solistliğini yapan sanatçı, 1974’te Dadaşlar’la buluştu. Öncesinde, memleketin en ilginç olaylarından birine imza attı ve Cem Karaca ile grubunu değiştirdi: 1972’de Kardaşlar’ın solistliğini yapan Karaca, Moğollar’la birleşti, grubun solisti Ersen ise yoluna bir süre Kardaşlar ile devam etti. “Bir Ayrılık, Bir Yoksulluk, Bir Ölüm”, onun Dadaşlar’la yaptığı ilk plak. Fehiman Uğurdemir’in bir Karacaoğlan şiirinden düzenlediği şarkı, 70’lerin ikinci yarısına doğru etkisini gösterecek Ersen ve Dadaşlar fırtınasının da ateşleyicisi. Anadolu-pop’un şahikalarından. Replikas, türküyü bugüne taşırken 70’lerin ruhundan uzaklaşmamış, Ersen ve Dadaşlar düzenlemesini ufak dokunuşlar yaparak sadeleştirmekle yetinmiş.

Ölüm Allahın Emri / Barış Manço ve Kurtalan Ekspres, 1972
“Ölüm Allahın Emri”, Barış Manço’nun Kurtalan Ekspres’le yaptığı ilk plak. Öncesinde değişik düzenlemelere imza atan, twist’ten türkülere geçen Manço, 1970 tarihli “Dağlar Dağlar” ile kendisine yeni bir yol seçti ve klasik kemençeden yaylı tambura uzanan klasik enstrümanları kullanarak Anadolu-pop içinde bambaşka bir hat açtı. 1972’de buluştuğu Kurtalan Ekspres’le hep bu hattan ilerleyen Manço, ölümüne dek bu grupla çalıştı. “Ölüm Allahın Emri”, Özkan Uğur ve Engin Yörükoğlu’nun da bulunduğu bir kadroyla kaydedildi. Bu, aynı zamanda, Manço’nun 70’lerde rotasını çevirdiği progresif rock’agöz kırptığı ilk plak. Orijinal düzenlemede Ohannes Kemer’in çaldığı yaylı tamburu Replikas yorumunda (bir dönem Manço’yla da çalışan) Cahit Berkay çalıyor. Albüm repertuarının en farklı, en yenileştirilmiş düzenlemelerinden biri bu.

Çiçek Dağı / Erkin Koray Dörtlüsü, 1968
Erkin Koray diskografisinde rock’n’roll’dan türkülere geçişin simgesi sayılan “Çiçek Dağı”, Koray’ın 1968’de Altın Mikrofon’a katıldığı düzenleme. Sanatçı,bu orta Anadolu türküsünü, yarışmayı takiben iki farklı düzenlemeyle ve iki ayrı plak olarak dinleyiciye sundu. İkincisinde bas gitarı Taner Öngür çaldı. O güne dek yaptıklarının aksine enstrümantal yorumuyla dikkat çeken bu plak, Erkin Koray’ın gitarını en iyi duyduğumuz düzenlemelerden biri. Replikas, yıllardır sahnede icra ettiği düzenlemeyi albüme taşırken pek değişiklik yapmamış, aslına sadık kalarak yorumlamayı tercih etmiş. Sadece Erkin Koray’a değil, o döneme gösterilmiş bir vefa örneği bu.

Suya Giden Allı Gelin / Cem Karaca ve Apaşlar, 1967
“Suya Giden Allı Gelin”, Cem Karaca’nın ilk plaklarından biri olmasına rağmen memleketin en yetkin düzenlemeleri arasında sayılabilir. Şarkının girişi, 80’lerin önemli punk gruplarından Dead Kennedy’s’in “Holiday in Cambodia”sına benzer; bu benzerlik, şarkının ne kadar “ileride” olduğunu bize gösteren en önemli donelerden. Cem Karaca, diskografisinin ayrıksı ürünleri arasında sayılabilecek bu düzenlemede Karacaoğlan şiirini iki farklı sesle söylüyor. Düet fikrine farklı bir yorum getiren Karaca’nın aksine, Replikas “Suya Giden Allı Gelin”i, yine Ece Özey’in bu türküye yakışan yorumuyla tamamlıyor.

Panayır Günü / Timur Selçuk Orkestrası, 1973
Melih Kibar’ın bu bestesi, bildik Anadolu-pop repertuarının dışında kalıyor belki ama Anadolu ezgilerinin ve bizden makamların dönemin “pop” müziği içerisine nasıl sirayet ettiğini çok iyi yansıtıyor. Anadolu-pop’un yavaş yavaş ortadan kalktığı bir dönemde yapılmış bir beste bu ve bu türle dönemin “pop”unu birleştiren yapısı oldukça mühim. Bu değerlendirmeler çerçevesinde, “böylesi besteler çoğalsaydı Anadolu-pop başka bir tarza evrilecek ve belki sonrasında daha da etkili olacaktı” cümlesini kurmak çok da yanlış olmayacak. Bir dönemin en bilinen ezgilerinden biri olan “Panayır Günü”, sadece filmlerde kullanılmadı, TRT’de yayınlanan “Oyun Treni” adlı çocuk programının jenerik müziği oldu. Replikas, orijinalini Timur Selçuk Orkestrası’nın yorumladığı ezgiyi Melih Kibar için hazırlanması düşünüler bir saygı albümünde kullanılmak üzere yeniden yorumlamıştı. Albüm çıkmadı, “Panayır Günü” yenilendi ve bu albüme girdi. Böylelikle bu çok tanıdık ezgi, Replikas’ın elektronik dokunuşlarıyla bugünün şarkısı haline geldi.

Sür Efem Atını / Mazhar ve Fuat, 1973
Mazhar Alanson ve Fuat Güner’in, Kaygısızlar’ın dağılmasını takiben yaptıkları “Türküz Türkü Çağırırız” albümünün kayıp şarkısı. Anadolu-pop’a, yavaş yavaş etkisinin azaldığı günlerde, hiç ummadık bir noktadan şahane bir katkı. Mütevazi, iddiasız, sakin ama bu türün tartışmasız en iyilerinden.Saykodelik çalışmalarla yola adım atan, Barış Manço’yla birlikte “Ağlama Değmez Hayat” gibi alaturka şarkıları ve kimi türküleri yeniden düzenleyen Mazhar ve Fuat, İpucu Beşlisi aracılığıyla Mazhar Fuat Özkan’a evrilmeseydi belki bu hattan ilerleyecek, Anadolu-pop daha uzun soluklu bir tür olacaktı. Mazhar Alanson bestesi olan “Sür Efem Atını”, bütün Anadolu-pop külliyatı içerisinde Replikas’a en çok yakışan şarkı. Bu “saygı” ve “selam” albümünün kapanışının bu şarkıyla yapılması bir tesadüf değil.''

****


''Anadolu-pop, 1964’te Tülay German’ın “Burçak Tarlası” plağıyla başladığı kabul edilen bir tür. Bir yandan memlekete özgü, özgün; diğer yandan hep aynı türküler çevresinde dolaştığı için kısır. Bütün bunların dışında memleket müzik tarihinin etkileri hâlâ hissedilen en uzun soluklu modası… Altın Mikrofon’la yayıldı, yeni toplulukların ortaya çıkmasıyla kendine farklı bir hat oluşturdu. Adının konulmadığı dönemde sadece türkü düzenlemelerinden ibaret olan bu akım, özgün bestelerin yapılmaya başlamasıyla bir türe dönüştü, Anadolu-pop adını aldı ve 1960’lı yılların ortalarından bugüne gelen süreçte pek çok sanatçı ve topluluğu etkiledi. 70’lerin ilk yarısına kadar çok etkindi ancak o yıllarda değişen müzik ortamı ve bu türün en önemli sanatçılarının giderek siyasîleşmesi, Anadolu-pop’un sonunu getirdi. 90’lı yıllarda yeniden gündeme gelmişse de Anadolu-pop’un 1964 sonrasında yaklaşık on yıl boyunca “yaşayan bir tür” olarak gündemde olduğunu söylemek çok yanlış olmayacak.

Bu türün ilk “hit”i olarak kabul edilen “Burçak Tarlası”, 1964’te Yugoslavya’da yapılan Balkan Melodileri Festivali’nde Tülay German’ın Millî Orkestra eşliğinde söylediği türkü. Festivale, Türkiye’yi temsilen, Tanju Okan ve Erol Büyükburç ile katılan German, memleketi başarıyla temsil etti ve bu “beynelmilel başarı”, döner dönmez yaptığı ilk plağıyla büyük sükse yapmasına neden oldu. “Burçak Tarlası”, çıkar çıkmaz çok sattı. Türküyü (plakta da orkestrasıyla kendisine eşlik eden) Doruk Onatkut düzenlemişti; fikir babası ise Tülay German’ın “eşi” Erdem Buri’ydi. Buri, plağın arka kapağında bu “yeni iş”i tanıtırken aslında Anadolu-pop’un manifestosunu yazmaya başlıyordu: “(…) bizler için asıl önemli olan, German’ın fikir şarkıcılığına yönelmesi, bir de doğmakta olan Türk Popüler Müziğinin önderliğini etmesi... Şarkıcının, hiç değilse bugünler için, gerçek değeri burada. Türk Popüler Müziği’nin doğmasına çalışanlar işi iki yönden gerçekleştirmek istiyorlar: Biri halk türkülerini -türkünün melodi ve ritim yapısını hiç bozmadan- popüler müzik biçimleri içinde düzenlemek, öbürü de Türk gerçeklerini anlatmağa çalışan yeni parçalar yazmak.”

Erdem Buri’nin yazmaya başladığı “manifesto”ya noktayı 1969’da Moğollar adına Taner Öngür koydu: “Folklor müziğimizin en büyük armonik özelliği beşli, dörtlü aralıklar. Bu aralıklar, halk müziğimizin çoksesli yönü. Bu yön yıllardır görmezden geliniyor. (…) Ayrıca, halk müziğimizin çok zengin ritim özellikleri var. İspatlamak istediğimiz, halk müziğimizin çoksesli bir ruha sahip olması. Geri kalmış popüler müziğimiz ileri teknik ve zengin folklorumuzla birleşmesiyle bir kişilik kazanabilir. Anadolu-popta amaç da, ileri teknik ile zengin folk öğelerini birleştirmektir. Bizim yapmamız gereken, zengin ve işlenmemiş öz müziğimizi Batı üslubu ile birleştirip modern ve millî bir sanat yaratarak Batı’ya bir an önce yetişmektir. Kendimizden ancak bu şekilde bahsettirebiliriz.”

Moğollar’ın türkülere yönelme sebebi “Batı’da başarı kazanmak” olarak gözükse de diğer ekiplerden onları ayıran özellik, araştırmacı olmaları. Anadolu-pop, ilk yıllarında aynı türküler etrafında dönerken Moğollar’ın katılımıyla çeşitlilik kazandı. Grup, bu türü sadece türkü düzenlemeleriyle sınırlamadı ve Anadolu-pop tarzında özgün beste yapılabileceğini kanıtladı. Böylelikle öncesinde bir moda olan türkü düzenlemeleri, dönemin ana arterini oluşturacak yepyeni bir türe evrildi. Anadolu-pop, 70’lerin başında, yeni yeni emeklemeye başlayan “pop” müziğe de ivme kazandırdı. Geriye dönüp baktığımızda, Erol Evgin, Tanju Okan, Berkant, Ajda Pekkan gibi “genç” şarkıcıların o dönemde bu türün etkisinde plaklar yaptığını görüyoruz. Anadolu-pop tanımındaki “pop”, bir yandan da bu durumu işaret eden tarihî bir simge aslında… Kimileri bugün Anadolu-rock demeyi tercih ediyor ancak o dönemde (bir yandan da rock kelimesi yaygın bir şekilde telaffuz edilmediği için) adı Anadolu-pop olarak konulmuş bir türü bugüne taşırken adıyla birlikte taşımanın doğru olacağını düşünüyoruz.

Tülay German öncesinde Celal İnce, Alpay ve Erol Büyükburç’un yeni bir düzenlemeyle seslendirdiği türküleri, sonrasında ise Haramiler’den Siluetler’e, Mavi Işıklar’dan Dönüşüm’e tarzı “yenileyen” grupları, Ersen, Selda, Edip Akbayram gibi “farklı” solistleri, Modern Folk Üçlüsü, Üç Hürel gibi özgün grupları ve elbette bu türün temelini oluşturan dört ismi, Barış Manço, Cem Karaca, Erkin Koray ve Fikret Kızılok’u unutmamamız gerekiyor. Aradolu-pop elbette bunlardan ibaret değil ama bu isimleri unutursak Anadolu-pop tarihi yarım kalacaktır. Replikas, tam da bu noktadan bakıyor bu tarihe. Bu albümde yer alan şarkılar, Anadolu-pop’un en bilinen ürünleri değil ama mutlak surette şahikaları. 90’larda, türkü düzenlemeleri yeniden modaydı. Bunu “Anadolu-pop’un dönüşü” olarak yorumlayanlar oldu ancak o dönemin naifliğiyle alakası olmayan, ticarî bir durumdu bu. Anadolu-pop’u bugüne taşıyanlar, ondan esinlenerek kendilerine yepyeni bir yol çizen (BaBa ZuLa’dan Zuğaşi Berepe’ye, Nekropsi’den Kurban’a uzanan) “genç” gruplar ve şarkıcılar. Replikas, bu grupların başında geliyor ve Anadolu-pop’a selam çaktıkları bu albüm, bir vefanın ötesinde, köklerine karşı bir saygı duruşu. Replikas’ın yukarıda saydığımız isimler dışında Anadolu-pop’un kenarda kalmış mücevherlerini görüşü bundan: “Denizaltı Rüzgarları”, “Panayır Günü” ve bilhassa “Sür Efem Atını”, bu albümle yeniden gündeme gelirse, bu, müzik tarihimiz açısından çok büyük bir kazanım olacak. ''

Murat Meriç

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ada müzik 25. yılını kutluyor

BANU KANIBELLİ & FRİDAYS FOR FUTURE TURKEY - DÜNYA EVİM VE YANIYORSA

BAKİ DUYARLAR - JAZZ ARK