Fazıl Say & Nicolas Altstaedt "4 Şehir"
Fazıl Say & Nicolas Altstaedt record 4 Şehir: Debussy, Shostakovich,
Janacek
Janacek
FAZIL SAY & NICOLAS ALTSTAEDT - 4 ŞEHİR
Fazıl Say’ın Dört Şehir Çello ve Piyano Sonatı’nın
yanı sıra; Claude Debussy, Dmitri Şostakoviç ve Leo Janacek‘in eserlerinin de
yer aldığı 4 Şehir Ada Müzik Etiketiyle yayımlandı.
“Bu canlı ve seçmeli resital Fazıl Say’ın, ‘çok özel
anılarla dolu’ dediği dört Türk yörenin müzikal yorumu olan ‘Dört Şehir’ isimli
eseriyle açılıyor.“ BBC tarafından sipariş edilen eserin dünya prömiyeri,
Haziran 2012 tarihinde City of London Festival’inde Nicolas Altstaedt ve Jose
Gallardo tarafından gerçekleştirilmişti.
Albüm kaydı 2015 yılında Great Hall; Mozarteum
Salzburg da gerçekleşti. Kayıt Prodüktörü & Denge Mühendisi: Jean-Martial
Golaz, Edit & Miks: Jean-Martial Golaz tarafından yapıldı. İllüstrasyonlar
da ise Mustafa Toygun Özdemir imzası bulunuyor.
Nicolas Altstaedt ve Julian Haylock ‘ın sözleriyle 4 Cities;
‘Dört Şehir, şiire ve mistisizme bir dalıştır; Şark’ın tarihine, gizemine ve
tutkularına. Kendi enstrümanımın sınırlarını zorlarken, insanların günlük
hayatlarında yaşadıkları mucizelerin ve hikayelerin içinde hiç bir zaman bu
kadar gezinmemiştim. Viyolonsel bir flüt, bir keman, bir vurmalı çalgıya
dönüşerek, en sonunda da halkın sesi olarak kendini gösterip bizi başka bir
dünyaya davet ediyor; daha önce hiç olmadığı kadar yakın bir dünyaya, çünkü onu
müziği ile tanımış olduk.’
Nicolas Altstaedt
Bu canlı ve seçmeli resital Fazıl Say’ın, ‘çok özel
anılarla dolu’ dediği dört Türk yörenin müzikal yorumu olan ‘Dört Şehir’ isimli
eseriyle açılıyor. BBC tarafından sipariş edilen eserin dünya prömiyeri,
Haziran 2012 tarihinde City of London Festival’inde Nicolas Altstaedt ve Jose
Gallardo tarafından gerçekleştirilmişti.
Doğu Anadolu’nun önde gelen kültür merkezlerinden ve Say’ın öğrenci olarak
müzik icra ettiği ilk şehirlerden biri olan Sivas, hazin bir şekilde
canlandırılır. Seslendirilen ilk parça meşhur şair Aşık Veysel’in bestesi
‘Sazım’ türküsü, adını bağlama olarak da bilinen yedi telli enstrüman olan
‘saz’ dan alır. Say parçanın kapanış bölümünde enstrümanın hüzünlü kişiliğini
yansıtıyor. Hopa, Karadeniz Bölgesi’nin batısında, Gürcistan sınırına yakın
bulunur; bu bölümde, Say bizi bu renkli yere coşkulu bir düğün havasıyla
beraber taşır. Folklorik biçim olarak çok hızlı bir 7/16’lık Horon dansı,
çalgıcının dizinde yayla çalınan üç telli küçük enstrüman olan kemençeyle ön
plana çıkar. Bu karışıma, ‘Cilveloy nanayda’ gibi popüler halk türküleri de
seri halde katılır.
Say’ın Ankara’da doğup büyümüş olması, Birinci Dünya Savaşı’nın başkaldırı
şarkısı olan ‘Ankara’nın Taşına Bak’ın yorumlandığı orta bölümün yoğun
nostaljisini açıklamada yardımcı oluyor. Dört Şehir, popüler tatil beldesi ve
halk tarafından Türkiye’nin Saint Tropez’i olarak bilinen Bodrum’a fırtınalı
bir ziyaretle sona eriyor. Dikkatimizi, her köşeden caz, pop ve swing gibi
farklı müzik türlerinin duyulduğu Barlar Sokağı’na veri- yoruz. Bölümün sonunda
bir tartışma çıkıyor ve bilindik bar kavgalarından biriyle müzik ani bir
biçimde sona eriyor.
Dört Şehir coşkulu bir hayal gücüyle esin kaynaklarını toplayan genç bir adamın
bestelediği müzik ise, Debussy’nin Viyolonsel Sonatı, yaşam boyu edinilmiş tecrübenin
süzülerek en saf şekle getirilme halidir. 52 yaşındaki besteci 1914 yılında
kansere yakalandığını öğrendiğinde hayatının doruk noktasındaydı. Geçirdiği
ameliyat onu o kadar güçsüz bırakmıştı ki bir yıldan aşkın bir süre hiç bir
eser besteleyemedi. Yine de yayıncısı Durand’a ‘yakın bir zamanda yok olmaya
mahkumsem eğer, en azından görevimi yerine getirmek isterim’ yazarak, birkaç
konserde yer almaya devam etti.
Radyum terapisi görmesine ve sayısız morfin iğnesinin getirdiği çöküntüye
rağmen, Debussy yine de planladığı altı adet neoklasik sonattan üçünü
tamamlamayı başardı. İşe, tefsir, gelişim ve tekrarın tanıdık yapısal
formülünü organik olarak birbirine bağlı hareket eden ve renkler silsilesinin
içine eriten bir viyolonsel sonatıyla başladı. Eserin başlık sayfasında kendini
gururla ‘Fransız Müzisyen’ olarak ilan etmesine şaşmamak gerekir.
Viyolonselin iniş çizgisinden yumuşakça gelişen ve
müziğin Re minör tonlamasını modal perdelerle tamponlayan enfes açılış Prolog’u
betimleyen en önemli kelime basitliktir. Orta serenat kısım kıyasla vesveseli
ve doğrudan tutkulu finale giren kısa hareketlerle dolu bir ses manzarasıdır.
Bu finalde iki baş oyuncu ilk defa, neredeyse vurdumduymaz bir coşkuyla
fikirlerin atıp tutulduğu hararetli bir konuşmaya dalıyor ve parça tantanalı
bir gösterişle sona eriyor.
Debussy gibi Moravyalı Leos Janacek de oldukça çekingen bir kişiliğe sahipti,
bu özelliği de yaratıcı dehasının oldukça geç tanınmasını kısmen açıklıyor.
1980’lere kadar, Wagner ve Dvorak gibi geleneksel biçimsel örneklerle kendini
ifade etmeye çalıştı, fakat bu çabaları çoğunlukla sonuç vermedi. Ne var ki
kendi ülkesinin folklorik müziğini keşfettiğinde kendine has tarzını sonunda
pekiştirmeye başladı. Müzikal içgüdülerini, ‘konuşma melodisi’ ismi verdiği
vokal bir yazım şekliyle serbest bıraktığında, ve tartışmasız şaheseri ve en
tanınmış operası olan ‘Jenufa’nın prömiyeri 1904’de gerçekleştiğinde, 50
yaşına varmıştı bile.
Konvansiyonel olanı hiç bir zaman tercih etmeyen biri
olarak Janacek, en çok viyolonsel sonata benzeyen bestesi ‘Pohadka’ (masal),
Stravinsky’nin ‘Ateş Kuşu’ balesine de ilham veren Vasily Zhukovsky’nin
destansı şiirinden yola çıkmıştı. Viyolonsel genç Çareviç’i, piyano ise
korkulan yeraltı dünyası hükümdarı Kastchei’in kızı olan sevdalısı prensesi
seslendirir. Janacek, eseri bir programa dair bir akıştan ziyade, Zhukovsky’nin
hikayesini geniş çizgilerle anımsatan bir dizi müzikal yansıma olarak
öngörmüştür.
Sonuç olarak fikirlerine uyan kesin bir şekil
bulamamıştır. Öngördüğü daha büyük bir eserin parçası olarak, üç bölümün
prömiyeri 1910’da yapıldı. İki yıl sonra eserin üzerinde değişiklikler yapıp,
şiirsel ve düşünsel bir final ekleyerek, dört bölümlük bir versiyon çıkardı.
Eserin yapısal akışından yine de memnun kalmayarak, 1923 yılında eseri tamamen
baştan aşağı değiştirerek nihai şekli olan versiyonu çıkarttı. Buraya, Janecek
pohadka için öngörmüşe benzediği, ancak her üç versiyonda da bulunmayan,
172 ölçülü Presto da dahil edilmiştir.
Hem Debussy hem de Janacek fonda sonat formunun
bulunduğu büyük ölçekli yapılar bestelemeye niyetlendiyseler de, Şostakoviç
ise, bu 200 yıllık müzik üsluplarının artık günü çoktan geçmiş olduğu
düşünüldüğü bir zamanda, senfoni, dörtlü ve sonata yeni can vermiştir. 1934
Çello Sonatı ele alındığında, Şostakoviç eserin neoklasik hareketlerini eşi
Nina’dan ayrılmasının, ve başka bir kadına olan aşkının getirdiği derin
kaygıları zaptetmek için kucaklamış gibi görünüyor.
Bolshoi Tiyatrosu’nun eski baş çellisti Viktor
Kubatsky için bestelenen ve ona ithaf edilen sonat, başlangıç bölümün klasik
dizginlemesi ve finalin alaylı taşkınlığı arasındaki kışkırtıcı ikilemden
dolayı yavaş kabul gördü. Bu iki noktanın arasında, Onuncu Senfoni‘nin yakıcı
sızısı için asıl örnek teşkil eden öfkeli bir La minör scherzo ve derinden
hissedilen ve karamsar içebakış ile sahte bir teselli vaad etmeyen Largo gelir.
Julian Haylock
Dijital platformlarda Dinlemek için;
Yorumlar
Yorum Gönder